Yıllarca süren tecrübeleriyle kalfalık ve ustalık mertebelerine ulaşan zanaatkarlar, artık genç nesillerin bu meslekleri tercih etmemesi nedeniyle zor günler geçiriyor. Meslek okullarının sayısının azalması, geleneksel zanaatların öneminin yeterince anlaşılmaması ve teknoloji odaklı mesleklerin ön plana çıkması, ustaların en büyük sıkıntısı haline geldi. Usta zanaatkarların tanıklık ettiği bu durum, sadece bir iş gücü kaybı değil, aynı zamanda kültürel bir mirasın da yok olmaya yüz tutması demek. Yüzlerce yıldır süregelen zanaatların günümüzdeki temsilcileri, çırak bulmanın ne kadar zorlaştığını gözler önüne seriyor.
Zanaatkarların, kendilerini yetiştirecek çırak bulmakta yaşadığı sıkıntılar, birçok faktöre dayanıyor. Öncelikle, gençlerin gözünde zanaatkar olmak, cazip bir kariyer seçeneği olmaktan çıkmış durumda. Geleneksel işlerin, modern mesleklere göre daha az kazanç sağlayacağını düşünen gençler, yazılım geliştirme, mühendislik gibi meslekleri tercih ediyor. Bu durum, usta zanaatkarların yetiştirdiği çırak sayısında dramatik bir azalmaya yol açıyor.
Usta Ahmet Yılmaz, 40 yıllık bir deneyime sahip marangoz ve çırak bulmanın her geçen yıl daha da zorlaştığını belirtiyor. “Benim zamanımda, her mahallede bir marangoz atölyesi vardı ve gençler buraya gelerek öğrenirdiler. Artık, gençler teknolojiyle büyüyor ve ahşap işçiliği gibi el becerisi gerektiren meslekleri pek düşünmüyorlar. Fakat bu meslekler hala çok değerli ve el sanatlarımızı yaşatmak için gençlerin eğitilmesine ihtiyaç var” diyor.
Ülkemizde, meslek liselerinin giderek kapanması veya öneminin azalması durumu da önemli bir etkendir. Bir zamanlar birçok gencin zanaat eğitimi aldığı meslek liseleri, artık popülerliğini yitirmiş durumda. Usta Cemil Demir, “Ülkemizin zanaat alanında eğitim veren meslek okullarına ihtiyacı var. Gençlerin bu bölümlere yönlendirilmesi ve burada meslek öğrenme fırsatları sunulması gerekiyor. Okullardan mezun olan gençler, en azından temel el becerilerine sahip olurlarsa, ileride mesleğe duyulan özlemi artırabiliriz” diyor.
Ayrıca, zanaat öğrenmenin sadece işe yarayacak bir beceri değil, aynı zamanda bir kültürel mirasın yaşatılması olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Usta zanaatkarlar, yaptıkları işlerde sadece şekil çıkarmakla kalmayıp, aynı zamanda kendi kültürel değerlerini de aktarıyorlar. Ustaların zanaatlarına olan sevgisi, bu sevgiyi taşımaları ve gelecek nesillere aktarmaları için oldukça önemli. Ancak bunun için mutlaka bir çırak bulabilmeleri gerekiyor.
Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının zanaatları teşvik etmesi, gençlere bu alanlarda eğitim fırsatları sunması büyük önem taşıyor. Özellikle, atölyelerin sadece bir iş yeri değil, aynı zamanda öğrenme ve deneyim kazanma alanları haline gelmesi gerektiği düşünülüyor. Böylece, gençler hem mesleki beceriler kazanabilir hem de ustalarla birebir deneyim elde edebilirler.
Özetle, meslek sahibi olmayan gençlerin zanaatları göz ardı etmesi, kültürel mirasımızın da büyük bir kaybı anlamına geliyor. Usta zanaatkarlar artık çırak bulmakta zorlandıklarından, mesleklerini bırakma noktasına gelebiliyorlar. Bu durum, yalnızca bireysel bir sorun değil, toplumsal bir sorun haline gelmiş durumda. Usta-çırak ilişkisinin yaşatılması ve zanaat mesleklerinin yeniden canlandırılması için atılması gereken adımlar, toplumsal bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Yalnızca ustaların bu zamana kadar biriktirdiği bilgi ve becerileri aktarabilmesi değil, aynı zamanda bu bilgilerin korunması ve yaşatılması da gerekli.
Geçmişe özlem duyan ve ustalıklarındaki deneyimlerini paylaşmak isteyen zanaatkarlar, genç nesillere ilham vermek için harekete geçmelidir. Mesleklerine sahip çıkmanın yanı sıra, gençleri bu alana yönlendirmek; çıraklık sisteminin yeniden canlanmasıyla sağlanabilir. Mesleklerimizin unutulmaması ve gelecek nesillere aktarılması için el birliğiyle çalışma zamanı gelmiştir.