Son günlerde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Gazze şeridi hakkında yaptığı açıklamalar, dünya gündeminde büyük yankı uyandırdı. Netanyahu, "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" diyerek, bölgedeki insani durumu sorgulayan eleştirilere yanıt verdi. Ancak, bu açıklamalar bazı insan hakları aktivistleri ve uluslararası gözlemciler tarafından büyük bir şüpheyle karşılandı. Gazze'deki gerçek durum hakkında sunduğumuz veriler, bu tartışmayı derinleştiriyor.
Uzmanlara ve uluslararası kuruluşlara göre, Gazze Şeridi, yaklaşık 2,2 milyon insanın yaşadığı ve giderek kötüleşen bir insani krizle karşı karşıya. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, bölgedeki nüfusun %80'inin insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Netanyahu'nun iddialarının aksine, uluslararası raporlar Gazze'de gıda güvenliği sorunlarına ve yüksek işsizlik oranlarına işaret ediyor. Örneğin, UNWRA'nın (Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) raporlarına göre, Gazze şeridindeki gıda yetersizliği oranı %65 seviyesine ulaşmış durumda. Bu batık ekonomik durum, insanların sağlıklı gıda erişimini ciddi şekilde kısıtlıyor.
Ayrıca, bazı sivil toplum örgütleri, Gazze'ye giriş yapan yiyecek ve ilaç akışının kısıtlandığını bildiriyor. Bunun sonucunda, hastalıkların artması ve açlık koşullarının yaygınlaşması kaçınılmaz hale geliyor. Sağlık sektörü de ciddi anlamda etkilendi; hastaneler gerekli malzeme yoksunluğu nedeniyle çoğu durumda faal olamıyor. Yüzlerce hasta, gerekli tedaviye erişim şansı bulamıyor. Bununla birlikte, bölgede çocuklar arasında malnütrisyon oranlarının alarm verici derecede yüksek olduğu vurgulanıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, 5 yaş altı çocukların %20’si sağlıklı büyüme koşullarından yoksun.
Gazze’de yaşayan vatandaşlar, durumun ne kadar ciddi olduğunu kendi gözlemleriyle dile getiriyor. Yerel halktan bazıları, gıda bulmanın giderek zorlaştığını ve ailelerin her gün daha büyük bir mali yükle karşılaştığını belirtiyor. Bir Gazze sakini olan Fatima, "Her gün gıda fiyatları artıyor ve ailemizi beslemek için en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta zorlanıyoruz," diyor. Bunun yanı sıra, birçok aileyi etkileyen derin bir psikolojik baskı da mevcut. Yasemin adlı başka bir tanık, "Çocuklarımın her gün aç uyandığını görmek, kalbimi parçalıyor," diyerek, durumun insani yönünü gözler önüne seriyor.
İnsan hakları organizasyonları, bu tür durumlardan haberdar edilmekte güçlük çektiklerini ve uluslararası kamuoyunun dikkatsizliğinden endişe duyduklarını belirtiyor. Gazze'deki açlık ve yetersizlikler, büyük bir insani kriz olmakla birlikte, uluslararası diplomasi masasında hala yeterince ele alınmıyor gibi görünüyor. Aslında, bölgede yaşananlar sadece tecrübe edilen bir insani kriz değil, aynı zamanda tüm dünya için bir ahlaki sorumluluk meselesi olarak da karşımıza çıkıyor.
Sonuç olarak, Netanyahu'nun "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" sözü, ciddi tartışmalara yol açarken, uluslararası toplumun gözlerini bu trajediden çevirmesi bir kez daha sorgulanıyor. Gerçekler, rakamlar ve tanıkların hayat hikayeleri göz önüne alındığında, bu tarihin önemli bir dönüm noktası olduğu aşikar. Gazze’deki insanlara yönelik destek çağrısına yüksek sesle kulak vermemiz gerekiyor. İnsani yardımların arttırılması, bölgedeki krizi hafifletmek adına hayati bir öneme sahip. Gözlerimizin önündeki bu acı gerçeği unutmamalıyız.