Son yıllarda dünya genelinde ekonomik dalgalanmalar, pandemi sonrası toparlanma süreci ve artan enflasyon, birçok ülkede yoksulluğun derinleşmesine yol açtı. Eurostat, Avrupa'nın mali yapısına dair kapsamlı verileri yayınlayarak, bu bağlamda en çok yoksullaşan üç ülkeyi belirledi. Veriler, özellikle sosyal eşitsizliklerin arttığı, ekonomik fırsatların daraldığı ve yaşam standartlarının eridiği bu ülkelerde yaşayan bireylerin karşılaştığı zorlukları gözler önüne seriyor.
Eurostat'ın son verilerine göre, yoksullaşmanın en fazla hissedildiği ülkeler arasında ilk sırada yer alan ülke, ekonomik krizlerden en çok etkilenenlerden biri oldu: Yunanistan. Uzun yıllardır devam eden ekonomik sıkıntılar, ülkenin sosyal yapısını ciddi anlamda sarstı. Yunanistan'da, 2023 yılı itibarıyla yoksulluk oranı %30'lar seviyesine yükseldi. Bu durum, gençlerin ve çocukların özellikle olumsuz etkilenmesine yol açarak, nesiller arası bir yoksulluk döngüsü oluşturuyor.
İkinci sırada yer alan Bulgaristan, Avrupa'nın en düşük gelirli ülkelerinden biri olmasının acı bir tezahürü olarak, 2023 itibarıyla yoksulluk oranının %25 civarında seyrettiğini bildirdi. Ülkede, özellikle kırsal kesimde yaşayan insanların karşılaştığı geçim zorluğu, sosyal politikalardaki eksikliklerle birleşince, ortaya çıkan tablo oldukça endişe verici bir hal aldı. Kırsal alanlarda işsizlik oranı %12’yi bulurken, birçoğu temel sağlık hizmetlerine erişim konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Üçüncü sırada ise Romanya yer alıyor. Romanya'nın 2023 yılındaki yoksulluk oranı %22 gibi bir seviyeye ulaştı. Ülkedeki kamu hizmetlerinin yetersizliği, eğitim fırsatlarının kısıtlı olması ve düşük ücretler, bu sorunu daha da derinleştiriyor. Yoksullukla mücadelede etkili politikaların eksikliği, toplumda bir umutsuzluk yaratmakta ve bu durumu daha da kötüleştirmekte.
Bu üç ülkede yoksulluğun artması, yalnızca ekonomik çerçevede değil, sosyal alanda da ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Uzmanlar, yoksulluğun toplum üzerindeki etkilerinin derin olduğu konusunda hemfikir. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimin sınırlı olması, bireylerin sosyal uyumunu zayıflatmakta. Sosyal devlet anlayışının zayıflaması, aile yapılarında ve sosyal ilişkilerde önemli değişikliklere sebep olabiliyor.
Ekonomik araştırmalar merkezinden Dr. Elif Koç, bu verilerin sadece rakamlar olmadığını, ardında yaşam mücadelesi veren birçok insan hikayesinin olduğunu belirtiyor. “Yoksulluk, yalnızca maddi bir sıkıntı değildir; aynı zamanda bireylerin hayatta kalma, sosyal ilişkilerini kurma ve toplumsal yaşama katılma becerilerini de etkiliyor,” diyor. Koç, bu nedenle politika yapıcıların, yalnızca ekonomik büyümeye odaklanmak yerine toplumsal refahı artıracak projelere yönelmesi gerektiğini vurguluyor.
Ayrıca, Avrupa Birliği'nin yoksullukla mücadele politikalarının gözden geçirilmesi gerektiği de üzerinde durulan bir diğer konu. Yoksulluğun giderek büyüyen bir sorun haline geldiği bu ülkelerde, sosyal yardımların artırılması ve işgücü piyasasına dahil olma fırsatlarının genişletilmesi, toplumların dayanıklılığını artırma yolunda atılacak önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.
Sonuç olarak, Eurostat'ın açıkladığı veriler, Avrupa'nın dört bir yanında yoksulluğun belirsizliğini ve sıkıntısını gözler önüne sererek, politika yapıcıları harekete geçirmesi gereken bir çağrı niteliğindedir. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yapılacak doğru adımlar, gelecekte daha güçlü ve dayanıklı bir toplum inşa edilmesine katkıda bulunacak. Yoksulluğun üstesinden gelmek için birlikte hareket etmek, yalnızca bu üç ülke için değil, tüm Avrupa için kritik bir öneme sahiptir.